13 Eylül 2009 Pazar

Toplu Taşıtlardan İnsan Manzaraları

Dışarı çıkınca eğer tasarruf yoluna gidip de toplu taşıtları kullanacaksam, mutlaka bir şey yapmak zorunda hissediyorum kendimi. Ya okuyacak ya dinleyecek bir şeyim olmalı yanımda. İkisi de yoksa eldeki malzeme yurdum insanı oluyor. Kaynak zengin olunca yazacak şey de çok oluyor.

Minibüsteyim, önümde iki genç adam var. Gördüğüm ilk anda huylanıyorum. Zaten erkek sevmem, bunlarda da bir yılışıklık gözüme çarpıyor. Ve tabi doğru tesbit. Bağır çağır, abuk subuk konuşuyorlar aralarında. 5 yaş esprileri yapıp, bir de arkalarına dönerek bakış atıyorlar, “Bakın eğleniyoruz” dercesine. İlk fırsatta atıyorum kendimi minibüsten, başka bir minibüse biniyorum. Ana! Aynı tip ve kıyafetlerde iki genç daha. Gözlerimi kırpıştırıp bir daha bakıyorum. Yok ya imkansız, onlar inmediler. Derken anlıyorum ki onlar değil, birinin montunun deseni farklı. Fakat demek ki bu embesiller koloni halinde yaşıyormuş diyorum.

Bu sefer otobüsteyim. 40’larında bir kadınla 85 civarı bir amca biniyor. Beraber olduklarını ancak oturduklarında anlıyorum, yabancı gibi davranıyorlar. Kadın amcanın bence kızı, zorlasan torunu belki. Ama karısı değil bence.
Kadın pek sinirli. Biri birine borç vermiş ama verdiği adam, adam değilmiş. Kadını lam ile lamel arasına koyuyorum. Saçlarını yeni boyatmış belli, beyazı yok, dibi gelmemiş. Saç kenarlarına iki minik küçükkız tokası takmış gerisini nenemin ince demir tokasıyla toplamış, toka tezat oluşturuyor. Küpeleri gümüş ve güzel, uzanıp ellerine bakıyorum, küpesine benzer yüzüğü de gümüş ve güzel. Elleri manikürlü. Kadının arkasında oturarak görsel olduğunu anlayabiliyorum. Çünkü maddi durumu vasat görünmesine ve paradan dert yanmasına rağmen epey bakımlı. Görseller böyledir zaten, güzel görünmek için ekstra masraftan kaçınmazlar.

Yine otobüs. İlk kez boş yer varken bir adamın yanına oturuyorum, sırf kapıya yakın diye. Erkeklerin yanına oturmayı da sevmiyorum kendileri gibi. Ama adam pek bir mülayim, pek ezik duruyor. “Hadi yine iyisin bak yanına oturdum” diyorum içimden. Sonra kendi suratıma yine kendim tükürüyorum, normalde böyle kibirli değilimdir zira.

Bostancı’da Bağ-Kur binasına gideceğim, şoföre “Ordan geçer mi?” diyorum, “Yakınından geçer” diyor, biniyorum. Bostancı’ya geliyoruz, şoföre ne zaman ineceğimi soruyorum, “Ben sana söyleyeceğim” diyor ve ondan sonra baba-kız, amca-yeğen moduna giriyor şoför. Ben değil o beni evlatlık ediniyor. İndirirken tek tek tarif ediyor, tamam mı, diyerek teyit alıyor, nerdeyse ‘karşıdan karşıya geçerken dikkatli ol e mi’ diyerek beni uğurluyor, arkamdan bakıyor.

İnince simitçi bir amcaya da soruyorum, amca 70-75 arası bir yaşta. Oturduğu yerden kalkıp yol kenarına kadar yürüyor, oturduğu yerden anlatsa kafi halbuki. “Bak evlatcığım, ilerdeki sarı binayı görüyor musun? Heh ,işte ordan...” diye diye uzun uzun anlatıyor. O da beni uğurluyor. Bugün herkes beni çok seviyor :)

*

3 yorum:

Pabuc dedi ki...

eevt ya doğru teşhis bu ülkede embesiller koloni halindeler yoksa neden herkes onlarla bir yerde muhakkak karşılaşsın ki:))
Eğlenceli yazı olmuş kalemine sağlık..Tabiki bakışına da sağlık:)

Unknown dedi ki...

ahahaha ay şincik öliciğğmmmm :)))))) ya seni dövücem ben bu kadar komik olmak zorunda mısın?? -al sana benim gibi enteresan bi malzeme daha, çok sevdiğim beni çok güldüren kişileri elleme mıncıklama gibi bi huyum var :))))

Pervane dedi ki...

@devenin bale pabucu:) ; bi de karantinaya alınsalar keşke di mi? :))
teşekkürler, okuyan gözlerine sağlık :)

@çileklicik; yav rastgele yazdımdı, güldürdüysem oh ne ala mualla :))
amman diyim benim de biri elleyince çığlık atma huyum var :)))