20 Şubat 2009 Cuma

ayna

Yalnızlık ömür boyu demişler, benimki ezelden ebede kadar. Herkese gülümserken içim kan ağlar benim. Bakmayın neşeli olduğuma, sınırsız hüznümü kamufle etmek içindir o. İçimdeki fırtınalarda kaybolmamak için dolaşırım aranızda, size tutunurum kendimden kaçtığımda. Gökyüzü ulaşılmazdır benim için, sokaklarsa dipsiz kuyu. Bunca yıl çaktırmadığım karamsarlığım için tüm ödüllere layık görüldüm iç dünyamda. En ağır savrulmuşlukları yaşadım da burnum bile kanamadı benim.
Öyle çelikten yapılmışım, öyle demirden güçlüymüşüm.

Kırık aynalarım vardır benim, renkleri solmuş bir odam, içinde güller kuruttuğum kitaplarım, kenarı yırtık perdeleri vardır içimin penceresinin.
Hep bulutludur bizim oralar, her an yağacaklı. Çift yüzlüdür mahallem, önü ilkbahar, arkası karakış… Yüzümde limon çiçekleri açar, içimde kardelenler solar.. Kimse de bilmez, kimse de görmez, kimse de sormaz.
Ben bir oyuncuyum. Figüranın dip köşesi, dublörün harcanmışı. Keşfedilmeyecek bir yeteneğim, kimse duymayacak titreyen nağmeli sesimi…
Suskunluklarımı birbirine eklesem Kaf dağının yollarına çarşaf çarşaf sersem..

Falan filan falan filan diye gider bu yazı. Nan ne kolaymış be böyle yazmak. Hangi bilogu açsam böyle cümleler var :D Dur dedim bi de ben yazayım bakalım nolcek :) Valla iki dakikanın altında düşünmeden yazdım bunlar çıktı. Bırakın bu ayakları millet, artık yutmam ağlamaklı yazılarınızı. Aha ben de yazdım oldu. Bence gayet de oldu!!

Sevgili okur ilk paragrafın hepsi sallama he, inanma sakın. Biri bile ben değilim. Ne öyle içimin volkanları infilak ediyor ayakları..
Bak biraz anlatayım esas benden, merak etmişsindir belki…

Şimdiye kadar beni iki kişi çözdü hayatımda, ikisine de zorluk çıkarmadım kabiliyetlerini görünce.
Dıştan bakınca kafa karıştırıcıyımdır. Hakkımda ciddi mi eğlenceli mi diyecekleri konusunda karar veremez insanlar. Anlaşılmam hem zor hem kolay. Bence çok kolay olduğu için insanların kafası karışıyor, kendileri zorluk çıkarıyor :P
Sözlerim hep altında imzamla birlikte çıkar. Tekzip etmeye gerek olmaz, düzeltme olursa da o da mühürlü damgalı olur illa ki. Dobra derler kimi cemiyetlerde. Kimi korkar benden kimi kanka moduna geçer. Ama ben kankalığı sevmem, mesafenin gözünü severim. Dostum vardır, kankam yoktur. Bazen sıcak bir ekmek, bazen kutuplarda buz dağı olurum.

Ota bota ağlamam, gereksiz duygusallıkları sevmem. Fobim yoktur, takıntılı değilim. Her şeyin bir dozu olduğuna inanırım, sınırları zorlamam. Uçlarda yaşamam. Ya da benim uçlarım başkadır bilemeyeceğim.
Mutlu olduğumda da kafam bozuk olduğunda da anında anlaşılır, hiç saklayamam. He gerekirse onu da yaparım kendi derdimle milleti sıkmam.
Kuralcıyımdır, kural koyarım, insan yapısı kuralları aklıma yatarsa uygularım değilse mutlaka karşı çıkarım, kim olursa olsun sorgularım, dibine vururum sorgunun.
Sert ve çok eleştiririm. Her şey düzgün, uyumlu ve mantıklı olmalıdır. Tabi imkanlar dahilinde (Maddi ve manevi imkanlar)

Kendini ve haddini bilmeyen kişilere hiç acımam. “Çok iyi had bildirilir” diye cama ilan asabilirim.
Aynı zamanda garip bir hoşgörüm vardır. Hayatta kolay kolay hiçbir şeye çok şaşırmam. Herkesin her şeyi yapmasına, her an her şey olmasına ihtimal verebilirim.
Her şeyin bir doğru yapılış şekli vardır, onu bulmayı iş edinmişimdir. Hata kelimesiyle aynı cümleye girmekten nefret ederim. Pişman olmaktan, özür dilemekten, kendimle çelişmekten, yaptıklarımı açıklayamamaktan hoşlanmam. Ona göre davranmaya çalışırım.

Aşırı kontrolcü olduğumda kendimi salarım, normale dönerim, tembellik yaparım, sonra kaldığım yerden devam ederim.
Babam bana hep ukala derdi. Ukalayı iyi bir laf zannettim hep. Meğer buna alınanlar da oluyormuş, meğer ben çok konuşuyormuşum, çok hazırcevapmışım, çok bilmişmişmişmişim. Bu çok da iyi olmayabilirmiş.

Erkekler için kabus olabilirim. Pek de hazetmem onlardan. Bazen ben daha erkek olurum duygu ve düşüncelerimle. Erkekler de çocuk olur bu durumda.
Öğretmenlik damarlarımda gezdiği için, hocalık taslarım sevmediğim tiplere. Öğrenciler karşısındaysa bunu hiç yapmam, otomatik bir sınır vardır zaten ilk andan itibaren. Eşe dosta da hiç bilgiçlik taslamam, ayıptır, yazıktır.
Cep telefonunu ve mesaj yazmayı hiç sevmem. Bu yüzden nerdeyse bütün arkadaşlarımın sırayla küsmelerine yol açmış, sonra da kırk takla atmışımdır. Ancak aynı tas aynı hamam yerinde durmaktadır.

Öhüm öhüm bunları yazınca, kendimi kötülemeyi sevdiğimi fark ettim. Ben olsam yukarıdakileri okuduktan sonra yüzüme bakmam :P Diktatör Pervane, odun Pervane.

Dur biraz rahatlatayım seni okur.
Genç kesim benimle çok eğlendiklerini söyler, çoluk çocuk bacaklarıma yapışır. Teyzeler kesiminden uzak durmaya çalışsam da pek överler beni. Nedense teyze kısmında çöpçatanlık hisleri uyandırırım, o yüzden pek yanaşmam kendilerine.
İçimdeki çocuk hep gözümün önündedir, elinden tutarım onu parka gezmeye götürürüm, renkli akide şekeri alırım ona, martıları seyrederiz, bazen sokakta gülesimiz gelir, günümüzü gün ederiz birlikte.

Kolay mutlu olurum, boş yere alınganlık yapmam, çok kırılgan değilimdir. Bu da dışarıdan insanları değersiz gördüğümü zannettirse de beni tanıyanlar bilir değer verdiğimi. Sadece neşemi kimseye kaptırmam kolay kolay. Bana göre mutsuzluk ve depresyon hayat israfıdır, nankörlüktür. Benim işim güzellikleri görmek ve bunu anlatmaktır.
Her şey bir sebep ve hikmete bağlıdır, bunları bulmaya çalışmak da çok eğlencelidir. Sınırların ötesinde de teslimiyet en zevkli oyunumdur.

Ya böyle yazınca da tefahür gibi oldu. Bu kadar yeter. Daha da böyle bir yazı yazmam zaten. Bunu da niye yazdım? Herhalde herkesin kendini anlatma çabası bana sıçradı. Ya insan dipsiz kuyu gibi, sınırsız bir kainatın mini modeli, böyle yazmakla biter mi? Ne kadar ben oldu bu yazı? Yüzde bir belki. Hem bir kere okumakla da anlaşılmaz. Cık, çok sevmedim bu yazıyı ama her şeyin bir alıcısı var değil mi? Bunu da seven çıkar elbet.
Öptüm bay.

not: buraya bir devamını oku zımbırtısı koydum, fazla uzun bir yazı olduğu için. fekat her yazının sonunda bitiverdi, oysa ki ben sadece bu yazı için kullanmak istemiştim. hal öyle olunca da kaldırdım. bunun yolunu bilen varsa bana da göstersin, halledeyim. üzgünüm okur, yorulduysan, gözünü korkuttuysam affedecen artık, adım hıdır elimden gelen budur. ha yazıyı okuyup buralara kadar da geldiysen tebrikler efendim gözlerinden öperim...

18 Şubat 2009 Çarşamba

manik sütkolik

bu ara batsın bu dünya modundayım. neden? hamiyet teyze yüzünden. kendisi dr. olup alternatif tıpla da pek haşır neşir bir zattır. geçenlerde bana asla ve kat'a süt içmemem ve her türlü süt mamullerinden uzak durmam gerektiğini söyledi. o neden? kan grubum 0 diye. süt bende zehir etkisi yapıyormuş. anaam dünya başıma yıkıldı ya. sütkolikim ben, peynir canavarıyım, her şeye yoğurt katarım, bu bana söylenecek şey miydi ya? boynu bükük gezdim resmen kaç gün. (kaç? hadi 1 olsun :P ) ancak ve ancak gelgelelim gitgidelim ki ben sütten vazgeçmedim. ölümüm sütten olsun nolcek! yani aslında tırsmadım değil, o yüzden çocukluğumdan beri lıkır lıkır, durup durup, sıcak-soğuk içtiğim sütü azalttım. ama peynirden ölürüm de vazgeçmem. bu konuda ihtisas yaptım ben ne diosun sen hamiyet teyze!?

tabi ufak bi araştırma da yapıverdim hemen. siteler arası çelişkileri de hemen yakaladım. mesela biri 0 grubu için zeytinyağını şiddetle tavsiye etmiş, öteki sakınması gerekenlere eklemiş. süt konusundaki açıklama da şöyle;

"0 grubu kana sahip olanlar süt ve süt ürünleri tüketimini mutlaka kısıtlamalıdırlar. çünkü 0 grubunun metabolizmaları genellikle süt ve süt ürünleri harcamaya müsait değildir ve bu besinlerin içinde onlara yararlı olduğu belirtilen hiçbir besin bulunmamaktadır."

bir de diyetleri var bu kan gruplarının ki hiç işim olmaz. hayatımda iki gün peşpeşe, hele ki aynı saatlerde aynı şeyi yapamamış biriyim, diş fırçalamaktan başka. ilaç bile kullanamam doğru dürüst, bir diyetim kalmıştı. bi kere kilo alma diyeti yapmıştım -ehe garip evet-, 2 gün sürdü. sıkılganlık eşiğim çok düşük, alışkanlık edinme eşiğimse çok yüksek, ulaşamıyorum.
bu konudan bana tek kalan yürek acısı :P tamam sütü azaltırım da peynirden beni ayırmasın Allah'ım :)

link de vereyim gidin bakın kendi grubunuza; bu, bu, bi de bu.

14 Şubat 2009 Cumartesi

güvenme-k

100 kişiye sorsak güvenebilir miyiz onlara?
100 güvenilir kişi bulabilir miyiz?
bilgisine, tecrübesine, fikrine, bakışına, duygusuna, eylemine güvenilecek kişileri bulabilir miyiz?
bulmaktan önce olmak, olmaya çalışmak var. ama bunun için yine o insanlara ihtiyaç var. örneğini görmeli insan. öyleyse aramalı.
fakat güven duygusu çok kompleks bir duygu.
her zaman açık kapı bırakmalı insanlara. çünkü herkes her an hata yapabilir. birine sınırsız dayandığı zaman insan, en ufak sallantıda düşer. düşer ve canı yanar.
birilerine güvenmeyi bu kadar da abartmamalı. güvenecekse Allah'a güvensin insan. O nasılsa hiç kazık atmaz, terketmez, yalnız bırakmaz, yanlış yol göstermez.
güven duygusunu hiç önemsemeyip, "benim kimseye güvenim yok" triplerine de girmemeli. kıvamı bozmadan, bunu ön plana koymadan, kimseye süperman muamelesi yapmadan, milleti kendin gibi olmak zorunda bırakmadan dengeyi sağlamalı.
aslında zor ikna olunan bir konu. genelde çok kişi çok dem vuruyor güvenden. yediği kazıkları (burdaki kazık genel mânâda, her türlü sırtından bıçaklama, yüz üstü bırakma, terketme, sözünden dönme gibi faaliyetler kapsam dahilindedir) iç âleminin baş köşesinde saklıyor, gün gelip 'vay başıma gelenler' zılgıtı çekmek için. yazılar, şiirler, şarkılar, filmler, hikâyeler, muhabbetler bu yönde. şimdi tut bu kadar yaralıya, "kardeşim niye bu kadar abartıyorsun, imtihan dünyasında insanlarla berabersek, insanlarla imtihan olacağız elbet, bu kadar basit" de.
ama insanın içinde var kendine acı çektirmek. hani sanatın mayası da acı ya, kimse vazgeçmiyor derdini sırtında, omzunda, kafasında, gönlünde taşımaktan.
"bırak bu dramatik havaları" demiştim birine bir gün, kaldıramadı. belki ben umarsızım, ama işin aslı taştan duvar değilim tabi, sadece uzatmıyorum, dramatize etmeyi, başroldeki hülya koçyiğit olmayı sevmiyorum. gözümde herkes değerli ama bu onlara çok güvenmemi gerektirmiyor. bu bir çelişki mi? yok canım ne alâka! biraz tefekkür lütfen...

12 Şubat 2009 Perşembe

and the oscar goes tooooo.....



aman pek bi sevindim. şepşeker Şeker Portakalı beni seviyormuş. hehe, daha doğrusu sevdiği bloglar ödülü (mimi)ne layık görmüş Pervane'yi. kendisine gani gani teşekkür ediyorum :)
bu sevinçle yazımı erteleyip bu haberi cümle aleme duyurmayı seçtim. şimdi bana düşen 7 kişiye bu ödülü vermek. bu biraz şu mail zincirlerine benzedi gerçi. hani bu maili 7 kişiye yollarsan işlerin rast gider, sevdiğin sana bilmem ne eder, şöyle böyle olur, yollamazsan anan ağlar gibisinden. peki peki iyi bi benzetme olmadı. aklıma geldi durduramadım.
sevdiğim blogları helbet takip ettiklerim arasından seçeceğim. işe bak ki bugün bi ara bunu düşünmüştüm. bazen bir blogla karşılaşıyorum, enteresan bir şekilde kanım kaynıyor, sanki tanışıyormuşuz gibi. hakikaten de güzel bir sıcaklıkla karşılanıyorum. frekans tutması galiba.
yoksa normalde mesafeyi çok tutarım, ama güzel istisnalar oluyor işte.

şimdi blogunu sevdiğim 7 kişiye ödüllerini veriyorum;

Sananaaaaaakiiiiiiiiiiii BananeSaNNNNN (TahsinSan'a da veriyorum ödülü, bi hikaye çıkar bundan bak;) )
İlham Perisiiii (yazmak zorunda değilsin Pericim, ödülü al yeter ;) )
Böcüüüüüüüüükk,
Zeugmaaa,
Çilekli Süüüüüüütt,
Uçandepiiiiiiiikkk,
Kuzey ve Defteeeeerrr...

7 olmuş evet. daha olsa verirdim ama sayımız 7'ymiş. kısa bi ipucu vereyim, bloguna bir kere bile olsa yorum yazdığım herkesi (SaN bu senin için geçerli değil tabi) seviyorum ve takip ediyorum.

hemen haber vermeyeceğim, bakalım kimler gelince görecek ödüllerini. işin aslı vaktim kalmadı da, bu da güzel olur.

evet şimdi de ödül konuşmamı yapayım;
burdan beni büyüten anneme, babama, evlenip bana yeni bir oda bırakan ve şirin bir gelin getiren abime, tatlı cadım kardeşime... bi dakka ya, geç geç.. beni okuyan herkese, yayında ve yapımda emeği geçen kendime çok teşekkür ediyorum :)

veee sevgili MaviGiz'den de bugün geldi bu ödül. bugün 14 Şubat, bu bilgiyi buraya ekliyorum. kendisine kocamaaan teşekkür ediyorum. bu mimi çok sevdim ben, çok motive edici. tekrar ödülü bana verenlere ve benim ödül verdiğim ve çok güzel karşılıklarda bulunan sevgili blog yazarlarına çok teşekkür ediyorum...

11 Şubat 2009 Çarşamba

Filistin'de kadın olmak


böyle bir yazı yazmak geçti aklımdan, gözlerim doldu, midem kalktı, tüylerim ürperdi, kollarım uyuştu, bütün harfler korkudan en derin köşelere saklandılar...hiç bir şey yazamadım...
kanım dondu, dumur oldum, onun yerine kendini koymak mı, dayanamadım, dua ettim...

9 Şubat 2009 Pazartesi

kalp kalple karşı karşıya gelirse

foton kuşağını ilk öğrendiğim zaman ürkmüştüm, ya gerçekse diye.
üç yıl kaldı şunun şurası. söylenene göre 2012'de acaip ve garaib, fevkaladenin fevkinde, olağanın üstünde şeyler olacak. bu fotona girince dünya karanlığa gömülecek, sonra anormal bir aydınlık olacak, sonra canlılar fiziken güçleneceği gibi, insanlar zihnen de psişik güçlere sahip olacaklar, telepati yapabilip düşünceleri algılayabilecekler.

açıkçası pek inanmadım ben, çünkü herkesin kabul ettiği ve kanıtlanabilmiş bir teori değil. bir kere işin içinde ufolar var, ilk beş günlük sürede yoğun ufo inişleri olacak deniliyor, ufoları da iplemediğimiz için bu teori baştan inandırıcılığını yitiriyor. ayrıca bununla ilgili herhangi bir hadis ya da başka bir rivayet de okumadım. ayrıca kıyamet alameti desek, bana kıyamete 3 yıldan fazla bir süre var gibi geliyor. (kıyametin kopuşundan hemen önce 3 gün karanlık + 3 gün aydınlık rivayeti var ancak önce mehdi, deccal, mesih'in gelmesi gerekiyor, o da apar topar olmaz, tabi yine de kesin bir şey söylemek mümkün değil) ayrıca 2127 yılına kadar sürecek deniliyor bu süreç, bu daha da karmaşık. 115 yıl boyunca algıları açık mı gezecek insanlık? niyetler ortaya dökülünce hem kocaman savaşlara yol açar bu, hem birleşmelere, tüm zıtlıklar zirvesini bulur.
bir de ahmet maranki'nin ve mehmet ali bulut'un bu olayı benimseyip anlatması var ki, o kısmı biraz daha kafa karıştırıcı. yalnız ben maranki'yi de, mehmet ali bulut'u da pek iplemediğim için yine bu söyleme pek itibar etmiyorum.

şimdi enteresan olan şu tabi ki. hadi diyelim üç yıl sonra bu söylem gerçekleşti. ilk dört gün sıkıntılı geçti, atlattık. beşinci günden sonra hepimizde bir dinçlik, bir süpermenlik olmaya başladı veee en şahanesi hepimiz birbirimizin aklından geçenleri görmeye, duymaya, hissetmeye başladık. fiyuuu valla süper!
işte ilk duyduğumda bu yüzden tırsmıştım biraz. düşünsene kimin hakkında ne düşünüyorsan şıp diye bilinecek, kendi adıma o kadar da iyi bir şey olmazdı bu o zamanlar.
bugün yine aklıma geldi bu foton. (ismi bile komik geliyor bana. foton foton.. hızlı oku bak, komik hakikaten :P)
şimdi böyle bir olaya hazır olduğumu farkettim. hatta keşke öyle bir şey olsa da herkes hakkında ne düşündüğümü bilse dedim. bu benim hayatımı daha bile kolaylaştırırdı. çünkü bazen kelimeler ifadeye yetmiyor düşünceleri ve yanlış anlaşılma korkusuna susmak tercih ediliyor. hele karşındaki insanın anlama kapasitesi düşükse kullandığın kelime sayısı ya çok azalıyor ya çok artıyor, ikisi de can sıkıyor. ben samimiyetimin anlaşılmadığını anladığım durumlarda hiç uğraşmıyorum insanlarla. çünkü zaten bana faydası olmaz bu tiplerin, haliyle de muhatab olmam gerekmez. onun için bu foton olayı benim işime gelir. hal-i hazırda genellikle düşüncelerimi derleyip toplayıp orijinalini bozmadan söyleyen bir tip olduğum için bana pek zararı olmaz. cümle kurma derdinden kurtulurum ne güzel.
bu durumda benim asıl merak ettiğim benden başkalarının bana söylemeyip de içlerinde tuttukları şeylerin ne olduğu. malesef özü sözü bir olmadığını düşündüğüm çok kişi var ve böyle bir durumda bunlarla yüzleşmeyi çok isterdim. insanlar konusunda hislerim kuvvetli olduğu ve yüz ifadelerinden, tavırlarından zaten pek çok şeyi çözebildiğim için az-çok anlıyorum kimin ne zaman ne demek istediğini. ama yine de mesele yakınımdakiler olunca göz ardı edebiliyorum bunları, bir şeyler bozulmasın diye. oysa ki foton güzel bahane olurdu. ne güzel kimlerle hayatına devam edeceğin, kimlerle defterleri kapatacağın belli olabilecek. evet belki biraz can yakıcı ama bence bu acı çok önemli değil. samimiyet ve dürüstlük her zaman daha mühim. ve eğer ortada bunlar yoksa kimsenin yokluğu beni etkilemez Allah'ın izniyle (büyük konuşma payını da çıkarayım aradan)

üç yıl dediğin nedir ki, şıp diye geçer. o zaman görüşürüz bunları yeniden...

ilgili makaleler; bu
bu da var
bi de bu

8 Şubat 2009 Pazar

sefam olsun oh oh

uzun bir maratonun sonuna geldik ailecek. abimi yolladık gitti dünya evine. oooooooohhh diyorum başka da bişey demiyorum.
o çok münasip şarkıyı da buraya koymayı bi türlü beceremedim, seste problem çıktı.
o yorgunlukla iki gün uyurum diyordum ama sabah kepenkler açıldı hemen otomatik olarak.
he bi de seadet dileklerimi koyayım buraya ama nasılsa onlar görmeyecek.
o yüzden ben gene aman değmeyin keyfime moduma döneyim.
esas yeni odamda bana mutluluklar hahayyt :D
bi de bi de, dün gün boyu o kadar "darısı başına" lafını duydum ki, yakında başıma darı marı bişey gelebileceğine inanmaya başladım :D hehe..

1 Şubat 2009 Pazar

mazide kalmamak

bilinçaltımın en derinlerine yerleşmiş kişilerden biridir Barış Manço. muhtemelen pek çok kişi için de öyledir. çocukluğuma dair hiç unutmadığım şeylerdendir Adam Olacak Çocuk, 7'den 77'ye, Dönence. herhalde o yaşımda Barış Manço ne kadar program yapsa izlerdim hepsini. anlasam da anlamasam da izlerdim.
hele bi dönem hayalimdi Adam Olacak Çocuk'a çıkmak :)
şarkılarını hala dinlerim severek, nerdeyse bütün şarkıları var arşivimde.
vefatından bir gün sonra haberim olmuştu, çünkü Türkiye'de değildim ve şok olmuştum bi akrabamı kaybetmiş gibi. ne üzülmüştüm ya, ne ağlamıştım. düşünsene çocukluğunun kahramanı gibi bi insan, çok etkilemiş, nasıl üzülmezsin yani.
bundan dolayı da hala duygulandırıyor beni vefatının her yıl dönümü. niyeyse bunu yazasım geldi.
ünlü olup da gerçekten güzel bir gönlü olduğunu düşündüğüm çok nadir insanlardan biri.
hatta onun hakkında, çok saygı duyduğum birinin "çağın Yunus Emre'si potansiyelindeydi" yorumu da çok aklımda kalmıştır.
hakkında bu kadar iyi düşünen insanların çokluğu ile iyi bir yerde olduğunu ümid ediyorum.
mekanı cennet olsun.


*Barış Manço bu besteyi tamamlayamadan vefat etmiş, son eseriymiş. bu yüzden çok farklı hissettiriyor..