13 Temmuz 2009 Pazartesi

karaya kaç kulaç kaldı?

bu yazıda babamı kaybettiğimi yazmak durumunda kalmadığım için şükürle,
onu yavaş yavaş yitireceğim gerçeğine karşı teslimiyetle,
pek çok şeye karşı ilgisizlikle, dopdoluyum.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

karşıki dağlara selamlar

Sevdiğiniz birinin aniden ölmesi mi daha iyi, yoksa hasta olup gün geçtikçe eriyip biterek, adım adım ölmesi mi? Ne abuk bir soru değil mi? Değil işte..
Hangisi daha çabuk atlatılır, hangisini hazmetmek daha kolay?

Süre dolunca gidileceğini bilmek mesele değil. Herkesin bir vakti saati var nasılsa evet. Mesele başka.. Kimi zaman o vakit yaklaştığında bir sebep çıkar ortaya, uyarır sizi, sinyalleri vermeye başlar; hastalıktır, yaşlılıktır vs.. Ve dersiniz ki, artık demir almak günü geldi bu limandan. Hazır ola geçer beklersiniz, böyle nefesleri tutup tutup.
Kimi zaman da tam vakti gelince, dıştan bakınca hiç yoktanmış gibi bir sebep peydah oluverir; trafik kazasıdır, kalp krizidir vs.. Siz de dersiniz ki, dağ gibi, sapasağlam adamdı, sırası değildi.

Peki şimdi hangisi daha az acıtır? Ölümün rengi aynı değil mi? “Nasılsa bekliyorduk” demek rahatlatır mı mesela? Ya da şoka girince o afallamayla birlikte atlatmak da kolay mı olur dersiniz?

Sonuçta hayatta her şeye alışılıyor, insan yapısının yaratılışı gereği. Zorluklar kaldırma kuvvetiyle beraber koyuluyor insanın üstüne.
Zaten bence hayat da su üzerinde batmadan durabilmek gibi. İnsan suda çırpındıkça batar, ancak kendini rahat bıraktığı an su onu yüzeye kaldırır. Bence teslimiyetin tanımı, suyun kaldırma kuvvetine güvenmektir ve hayat suyun üzerinde durabilmektir.

Sevdiğin birinin ölümü de dengeyi sarsan dalgalardan, nasıl olursa olsun, aniden ya da yavaştan, benzer acılar yaşatıyor ve zaman geçtikçe ikisi de hafifliyor. Ama ben yine de kurcalıyorum ve düşünmeden edemiyorum.

Kişi hastaysa daha zor gibi geliyor. Çünkü çeşit çeşit tedaviler peşinden koşarken, günden güne gözünün önünde çökerken, beraberindeki herkes, günlerce ölüyor. Üstelik ölüm saati herkes için önceden belirlenmiş ve insan bunu kabullenmeye hazır yaratılmışken. Her şekilde bu acıya katlanılıyorsa, bunu aylarca yıllarca çekmek daha fena değil mi? He “Yeter ki yanımda olsun” demek de var, ama bu biraz bencilce bence. Ve tanıdığın, sevdiğin biri, bambaşka ve acz içinde birine dönüşünce buna dayanmak o kadar basit olmasa gerek.
Aniden ölünce vasiyet bırakamama, helalleşememe durumlarından bahsedilirse de, İslam zaten bunları sağlıklıyken öğütlemiştir. Vasiyet için hasta olmaya gerek yok. Her an ölebileceğini bilmek yeterli. Her kapıdan çıkanın dönmeyebileceği, uyuyanın uyanmayabileceği ihtimali gibi.

Biliyorum, ölümden çok bahsediyorum. Üzgünüm, burnumun ucunda, görmezden gelemiyorum.

5 Temmuz 2009 Pazar

for the records

Güçlü olmalıyız değil mi?
Destek olmalıyız, birbirimize bakışlarımız sabrı aşılamalı, teslimiyeti hatırlatmalıyız birbirimize.
Ama bi şey diyeyim mi?
İçimde biriken seller var, yataklarından taşan akarsular.
Sabır, teslimiyet amennâ, ama
Tükürürüm güçlülüğüne...