26 Eylül 2008 Cuma

varlık muamması

Bir gün Allah, insanı yarattı. Bir gün öncesinde yoktu insan.
Ve aslında gün falan da yoktu. Ne vardı? Bize meçhul. Malum olan yalnız Allah.
Secde edin dedi Allah. Etmeyen yalnız Şeytan.
Allah biliyordu Şeytan’ın secde etmeyeceğini.
Biliyordu insanın yasak ağaca yaklaşacağını, dünyaya göndereceğini.
Ve biliyordu Allah, insanın dünyada yaptıklarını, şu anını ve yarınını.
Ve bir son noktası vardı insanın ve ona hazırladığı dünyanın.
Var ne? Yok ne? Son ne? Sonsuzluk ne?
Muammaların çözüldüğü, meçhullerin malum olduğu tek yer Allah’ın katı. Zamanın ve mekânın olmadığı, dün, bugün ve yarının iç içe olduğu Allah’ın katı…
Tüm cevaplar onda ve ben sorularımla kapı kapı dolaşıyorum.
Ve ben kâinata kıyasla şu küçücük bedenimle nefes alıyorum. Kendimce uğraşıyorum.
Yarın yok olacağım. Sonra yok olacak herkes. Sonrası sonsuzluk… O kadar sonsuz ki, akla sığmıyor, bunaltıyor, çıldırtıyor.
Bunca yokluk, yok oluşluk içinde var oluşun sebebi kulluktan (Zariyat, 56) başka bir şey olmalı. Başka hikmet, başka istekler olmalı.
Yaratan’ın sonsuzluğu ve sınırsızlığı içinde, yanıp sönen ışık misali bir an var olup yok olacak bir dünya ve kendini bir şey sanan insanlar sürüsü…

Düşünmek aklı yırtar bazen…

Hiç yorum yok: