31 Aralık 2008 Çarşamba

yarın tatil yapmayacağıma göre, umrumda değilsin 1 Ocak.

ntv'de 2008 almanağı hazırlamışlar, izledikçe önce mideme yumruk yemiş gibi, sonra boğazım sıkılıyormuş gibi olup, en son ağlamamak için nefesimi tutar vaziyetteydim.
ne bela bi yılmış ya, bitti diye sevinebilirim, evet.
tam tarihleri tutturmaya başlayıp 2008 yazmaya alışmıştım ki gene bitti sene. her sene aynı terane. şimdi 2009 yazmayı öğrenmeye başlayacağım, geleceğiz temmuza:P
kurbana kıyım diyenleri yılbaşı kutlamalarında çam kesip, (hadi vicdanlılar plastiğini alsın), hindi keserken izlemek pek bir iğrendirici her zamanki gibi. dün Filistin'e ağlayıp, bugün dibine kadar eğlenenleri de sevmem. nasıl bir vicdan ya?! o yüzden ben sevmem bu ikiyüzlülüğü, yılbaşını da sevmem, yılbaşı dileklerini hele hiç sevmem. yeni yıl sana şunu getirsin bunu getirsin, şunu götürsün, yeni yıl sana iyi gelsin, sevsin seni yeni yıl.
he sen yapamadın iyi ve başarılı olmayı, Allah'tan istedin vermedi sağlık, huzur, mutluluk, yeni yıl halleder hiç merak etme. yapamazsa da suçlu hazır,yeni yılın kabahati. tıpkı 2008 gibi, beceriksiz 2008, bi getiremedi dünyaya barış ... :P
dün bi kafe camına yazmışlar ilkokul çocukları gibi, hoşgeldin 2009 güle güle 2008, bıdıbıdı bıd bıd.

bugün radyoda bu bir zamanlar çok sevdiğim şarkının çıkmasıydı günün güzelliği.
belki yüzde yüz beni anlatıyor diyemem, o kadar da incinmiş değilim, daha doğrusu o kadar da umursamadım şimdiye kadar. benim dışımda birilerinin beni o kadar üzmesine izin verecek kadar mazoşist değilim. incelikli davranma konusundaysa katılıyorum şarkıya.
ama terkettim kendimi, defalarca...
belki de kendi kendimi incittim derinden.
ve tesadüfen karşılaştım içimde
kendimle yeniden.
işte o zaman üzüldüm hep, kendimi terkedişime.
nasıl bir şey bu? bilmem, değişik. öylece unutuyorsun kendini, günlerce, aylarca durup düşünmüyorsun sevdiğin gün batımını, gökyüzüne bakmayı, kendine bir iyilik yapmayı...
bir şeyler ağır geliyor, bırakıp kaçıyorsun. aslında biliyorsun kalman gerektiğini, güçlü olman gerektiğini, kendini gerçekleştirmiş insan hikayesini. ama bunu bilmek sadece kızdırıyor. çünkü gerçekler her zaman o kadar kolay değil. zira insan olmak o kadar kolay iş değil.
(yani ki ara not: biri bana öyle bir dönemimde güçlü ol falan demeye kalkarsa bir tane çarparım yüzüne, hiç hoşlanmam bildiğim şeylerin hassas zamanlarımda bana anlatılmasından, neyse..)
sonra sarsılıyorsun birden, kendini geri istiyorsun. yırtınıyorsun giden zamanı geri almak için.
ve anlıyorsun hiç bir şey senden önemli değil. hiç bir şey kendinden gitmene sebep değil.
bu ara öyle istiyordum ki gitmeyi, çook uzaklara, adımın hiç duyulmamış olduğu diyarlara...
o sarsılmadan sonra başlıyorsun işte söylemeye;
artık beni asla yaralayamaz hayat eğer istemezsem....


İncindim, incitildim derinden
Terkettim kendimi

Tesadüfen karşılaştım içimde
Kendimle yeniden

Bir minicik kız çocuğu bak
Duruyor orada hâlâ
Anlatamam gördüklerimi
O neşeli çocuğa

Artık beni asla yaralayamaz hayat
Eğer istemezsem
Yıllar beni kolay yakalayamaz
Ben durup beklemezsem

Siz yine de incelikli davranın
Benim kadar değilse de

Ben bu yüzden, incelikler yüzünden
Belki daha çok üzüldüm

30 Aralık 2008 Salı

Filistin, Filistin...

"O kimseler, sırf 'Rabbimiz Allah'tır' dedikleri için, haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. .. Allah kendi dinine yardım eden, onu hakim kılmak için gayret edenlere yardım eder elbette yardım eder. Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, her şeye galiptir." (Hac Suresi, 40)

"Allah yolunda göç edip de, sonra öldürülen veya ölenlere gelince, muhakkak ki Allah, onları en güzel rızıklarla besleyecektir. Şüphesiz Allah rızık verenlerin en iyisidir. O onları hoşnut olacakları bir yere mutlaka yerleştirecektir." (Hac Suresi, 58-59)

ismi geçince yürek burkan, çaresiz, gamlı, onurlu, şerefli, hüzün diyarı Filistin...
dualar yeniden Filistin'e yöneliyor üç gündür. sonra yine unutulacak ama Filistin ağlamaya devam edecek. sonra yine büyük bir olay ve yine ekran karşısı duygusallıkları.
seni aklımdan çıkardığım her an için özür diliyorum Filistin. "Mü'minler bir bedenin âzâları gibidir, bir âzânın canı yanarsa, tüm bedende acısı hissedilir" hadisini özümseyemediğim her gün için utanıyorum.
sadece Filistin değil, Irak, Afganistan, Çeçenistan... barış getirilme vaadiyle, şekerle çocuk kandırılır gibi kandırılan dünyanın her yerindeki kardeşlerimi gönlümde hissetmek istiyorum.


İsrail'e şaşırmıyorum artık. kendi yazdıkları Tevrat'ta geçen ifadeler aynen şöyle;

“Vurun; gözünüz esirgemesin ve acımayın; ihtiyarı, genci ve ere varmamış kızı ve çocuklarla kadınları helak için vurun.” (TEVRAT, Hezekiel 9/5-6)

"İşte Rab'bin acımasız günü geliyor.(İşaya: 13/9)
Yakalananın bedeni delik deşik edilecek.
Ele geçen kılıçtan geçirilecek.
Yavruları gözleri önünde parçalanacak,
Evleri yağmalanacak,
Kadınlarının ırzına geçilecek. (İşaya: 15-16)
Hem yiğidi, hem kızı.
Emzikteki çocukla, ak saçlı adamı,
Dışarıdan kılıç, Ve içeriden dehşet telef edecek.
Hasımlarından öç alacağım, Ve benden nefret edenlere ödeyeceğim. "(Tesniye, 32/25)

"Onları tamamen yok edeceksin, onlarla ahdetmeyeceksin, onlara acımayacaksın." (Tesniye: 7/1-3)

Onlar bu yaptıklarının dinlerinin gereği olduğuna iman ediyorlar. peki insanları ruhen huzura kavuşturmak ve rehber olmak için var olan din kavramının içinde böyle emirler olabilir mi?
vahşeti, dehşeti, kan içmeyi, ırza geçmeyi, gözü dönmüşlüğü emreden bir din olabilir mi?
bu bile yahudiliğin tahrif edilmiş olduğunun kanıtıdır. ama gel gör ki bunu onlara anlatamazsınız ve bu zulüm durmaz.

tüm dünya İsrail'e dur diyor, bu kadarı fazla diyor, barış diyor. bunlar İsrail için anlamsız sözler, yukarıda kendi ayetlerinin sadece bir kısmı var. imanlarını kıyım üzerine, kendinden başkasını öldürmek üzre kurmuş birini artık durdurmak mümkün müdür?
ki onlar çocuklarını küçükten öldürmeye programlı yetiştiriyorlar, var mı ötesi?


ben bunun sona ermesini beklemiyorum. ben sadece Müslümanların kuvvetlenmesini, direnebilmesini, birlik olabilmesini diliyorum. elimden geleni yapmak istiyorum. Allah aşkına biri çıkıp desin, yukardaki uydurulmuş Tevrat ayetlerine bir tek benzer ayet var mı Kur'an'da? böylesine barıştan yana, Allah'ın merhametini ön planda tutan, mükemmel bir dinin mü'minleri nasıl olur da terörist olur?
ama yazık ki biz kendi yaşayamayışımızın bedelini İslam'a ödetiyoruz ve İslam terör dini gibi lanse edilmeye çalışılıyor.

buna rağmen, bu son katliamda bütün dünya İsrail'i kınadı ve çağrıda bulundu. çünkü insan olan buna dur derdi. müslüman olmayı kenara koy, bir insan vicdanı böyle bir şeyi kabul edemez, ediyorsa önünde büyük bir soru işareti vardır insan olmaya dair.
yalnız bir ülke buna karşı çıkmadı, sustu. cevap basit, Amerika. hiç ilginç değil, değil mi?

bir şey biliyorum ki, o bana sükûn veriyor;

"Nice memleket halkı vardır ki, zalim olduğu halde ona mühlet verdim, sonra onu azabımla alıverdim. Dönüş ancak banadır." (Hac Suresi, 48)

biz aciz insanlar pek çok şeyin sebebini ve hikmetini anlamaktan da aciziz. Allah Sabûr, yani çok sabırlıdır, insanı hemen cezalandırmaması suçlunun yaptığıyla kalacağı anlamına gelmez. ben ahirete iman ediyorum ve biliyorum ki dünya hayatı geçicidir. yapılan her şeyin karşılığı verilecektir. dökülen kanlar yerde kalmayacaktır asla.

ama bu bizden de hesap sorulmayacağı anlamına gelmiyor. aç komşusundan sorumlu bir mü'min, suçsuz yere öldürülen bir bebeğin katline engel olmak için elinden geleni yapmalı. bu illa can vermek demek değil. duaların gücü bilinseydi, diller durmazdı sanırım. her türlü yardım kampanyasıyla ve pek çok şekilde yanlarında olduğumuzu göstermeliyiz.
gördükleri karşısında ıssız adam filminde döktüğü göz yaşı kadar duygulanmıyorsa gönül, bir ayna bulup gözlerinin içine bakmalıdır kanımca.
(bu benzetmeyi filmi izlemediğim halde, her yerde hakkında okuduğum yazılardan dolayı yaptığımı belirtmek isterim.)

28 Aralık 2008 Pazar

yenilendim

bugünümü yenilenmeye ayırdım.
önceki temamı çok seviyordum ama yazılarda okuma sıkıntısı olduğu söyleniyordu.
aha ben de bembeyaz yaptım herkes okusun diye.
aslında çok sık değiştirmek isteyeceğim bir şey değil tema ama bakalım ne kadar duracak bu.
hem yeni yıl da geldi deyip sebebi oraya bağlayabiliriz. gerçi benim yeni yılla hiç ilgilendiğim yoktur ve bana göre özel bir gün değildir ama olsun, maksat kılıf uydurmak değişikliğime.
ayrıca birazdan bilgisayara da format atacağım. nasılsa her şeyim d diskinde, o yüzden seviyorum format atmayı, mevsim temizliği gibi bir şey.
ayrıca evde de ufak çaplı bir temizliğe girişeceğim, o da terapi mahiyetli bi şey bana göre.
oh ne güzel, her şey yeni ve temiz.

25 Aralık 2008 Perşembe

had a nice day

bugün güzel bir gündü :) eskiden eve geç kalınca korkardım annem kızacak diye, sonra küt küt ede ede girerdim eve bi bakardım ki, annem gülerek hoşgeldin diyor, ya da umursamıyor bile geciktiğimi. ben korktuğumla kalırdım. ama bence benim korkumun etkisiydi bu, Allah acırdı o halime.
bugün de derse girmeden önce bi heyecan kapladı beni, sabah erkenden kalktım, kendi kendime konuştum, anlattım, bilmem ne.
derse girince değişik bir hal oluyor, kapıdan girince başkası oluyorum. kimmiş o heyecanlanan, fiyuuu deyip bir solukta bitirdim dersi.
ama bence o da korkumun hürmetineydi. Allah'ım seviyorum seni. teşekkürler :)

geçen hafta vapurda bir amca tanıştı benle. elindeki karikatür kitabını gösterdi, "sizce bu karikatür ne manaya geliyor, bana açıklar mısınız?" dedi. önce amcaya ufaktan baktım, maksadı ne acep gibisinden, beni mi deniyor? malum güvensiz ve anormal insanlarız artık. sonra aklıma gelenleri söyledim, görevim bitti sandım.
meğer amca pek doluymuş, başladı anlatmaya, elindeki karikatür kitabı gittiği sergi sahibinin karikatürlerinin birarada olduğu bir kitapmış. karikatürleri yapan amca Mesnevi'den sözleri resmetmeye çalışmış. baktım güzel şeylerdi.
bir anda vapur arkadaşım haline gelen Hüseyin amca da nerdeyse on defa sergiye gitmemi söyledi, tembihledi, nerdeyse söz verdirdi. Meğer karikatürist amcanın kimya firmasında yıllarca çalışmış, övgüsü bundanmış.

ben de bugün gittim. İstanbul Ticaret Üniversitesi Eminönü kampüsünde. Ali Kocamaz'ın sergisi.
Mevlana'yı düşündüğüm bu günlerde böyle bir sergi bal kaymak oldu, güzel oldu. resimlemeler de güzeldi, gönlüne sağlık amcanın.
Malesef daha önce gidemediğim için duyuramadım ama sergi yarın bitiyor. 26 aralık son gün, belki gitmek isteyen olur.

amcanın reklamı olsun buraya bir-iki resmini de ekliyorum, gerçekten manidar bulduklarımdan.

"bedenler ağzı kapalı testilere benzerler,
her testide ne var? sen ona bak..."


"canım, cicim... diyerek seni şişirir ve böylece
bir kasap gibi dostunun derisini yüzer..."


"ayna ile terazi birisi incinecek, utanacak diye
hiç soluğunu tutup susar mı?..."

21 Aralık 2008 Pazar

Ya Hazret-i Mevlana

Ya Hazret-i Mevlana demek istiyorum...
bana hak tanınsa herhalde en çok isteyeceğim şeylerden biri de Hz.Mevlana'yla tanışmak olurdu.
nasıl bir insan bunca asır unutulmaz, hala gönüllere hitap eder, dünyanın öbür ucundaki insanlara tesir eder.. bir derya Hz.Mevlana.
eskiden pek safken bi gün demiştim ki, "ya ne var, ben de biraz düşünsem Mevlana'nın beyitleri gibi yazabilirim, çok da zor cümleler değil".
hakikaten ne saf-salak bi laf ü güzaf.
hani noldu yazdım mı, nerdee.
ne güzel demiş;

"Herkes kendi zannınca
benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı.

Benim esrarım
feryadımdan uzak değildir, ancak (her) gözde, kulakta o nur yok.

Ten candan, can da tenden
gizli kapaklı değildir, lakin canı görmek için kimseye izin yok. "

Mevlana'yı anlamak kesinlikle herkesin harcı değil, ben dahil.
o bir şair değil, o herkesin ağzına sakız olacak biri değil, o her yıl çalgılarla, entel dantel laflarla, kendi çapında boş boş, anlamadan bilmeden dönen semazenlerle anılacak bir üstad da değil.
herkes kafasına göre yorumlayamaz onu. ben etmiştim bi toyluk, sonra anladım haddimin sınırını. gönül insanı olmak farklı bir şey. Mevlana'yı anlamak için derya gibi gönül gerek. yeni bir ufuk gerek, sağlam bir tefekkür gerek.


Her gün bir yerden göçmek ne iyi

Her gün bir yere konmak ne güzel

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş

Ne kadar söz varsa düne ait,

Dünle beraber gitti cancağızım

Artık yeni şeyler söylemek lazım ...

biraz mola istiyorum koç!


peşpeşe üç kitaba birden başlama huyumdan kurtulmak istiyorum.
bu kadar maymun iştahlı olmamak istiyorum, önce birini bitirip sonra diğerini okumak istiyorum.
bu benim kaderim mi ne? hep aynı anda bir kaç şey, bir yılda üç iş, sürekli koşturmaca.
aynı anda üç beş kitap. ve en saçması, kısmet talip işleri bile aynı haftada üç kişi şeklinde oluyor, gıcık oluyorum kendime. bi anormallik var bende.
ders çalışırken interneti açasım gelir, bi sayfa okurum, bi site gezerim.
kahvaltıda gazete okurum.
evi süpürürken toz alırım.
kitap okurken yemek yerim, müzik dinlerim, film izlerim.
her gün başka işe koşturup, hepsine ayrı hazırlık yapmak zorundayım.
her gün rüya görüyorum ya, var mı ötesi.
ki bir insanın her gün gördüğü rüyayı hatırlaması sağlıklı değildir.
ne saçma beyin ya. neyse nankörlük etmeyeyim.
ama sıkıldım yani, sade bi yaşam istiyorum.

18 Aralık 2008 Perşembe

fresh air please!

kapalı mekanda sigara içmek yasaklandı yasaklanalı millet sokakta, caddede, otobüs durağında, dükkan önlerinde, kısaca açık alanın verdiği tüm imkanları kullanmak suretiyle her yerde sigara içiyor.
ya kardeşim hava alacak yer kalmadı şehirde.
adamın sevmediği kıl burnunda bitermiş ya, ne zaman sokağa çıksam önümde sigara püfürdeten biri bitiveriyor. otobüs bekliyorum, Allah'ım niye nefes alamıyorum diyorum, kim içiyor gene diyorum, bakıyorum hemen sağımda, solumda ya da arkamda, böyle bi sobeleme felaketi an be an.
gene kapalı mekanda içirsinler şu zıkkımı ya, memleketin havası bozuldu bu yasaktan sonra. oksijen zaten azalmıştı, yok araba egzozu, yok hönküre hönküre giden otobüsler, böğüren kamyonlar...
kötü kokulara hassasım ama olmasam da zararlı nihayette.
hadi motorlu taşıtları geç, bari sigara içilmesin.
şimdi sigara içenler de, kardeşim kapalı mekanda içme, açık havada içme, amma karıştınız nerde içeceğiz diye feryad ü figan eyleyebilir haliyle. e içme o zaman, çok matahtı ya sigara içmek, hem suçlu hem güçlü olma sen de. git evinde iç, aileni zehirle.
elalemin böyle rahatsız edilmesi ve zehirlenmesine siz deyin insan hakları ihlali, ben diyeyim kul hakkı.

sigara içenleri çeşitli dernek faaliyetlerine davet ediyorum. ikad-der bunlardan birisi.
İstanbul kadın kuruluşları derneği. uy-ma isimli proje gönüllülerinden biriyim ben de.
uyuşturucu madde bağımlılığı ve bağımlılık yapan madde kullanımlarını önlemeye, halkı bilinçlendirmeye çalışan faaliyetler içerisindeler.
sigara da bu maddelerden biri haliyle.
bununla ilgili yakın zamanda beylere bir seminer var. ancak gitmeden önce aramak gerekiyor çünkü yer kısıtlı. bilgiler de şöyle, ilgilere duyrulur.

Eğitim tarihi: 27 Aralık Cumartesi
Eğitim Saati: 13 00
Eğitim adresi: Hanımlar İlim ve Kültür Derneği-Haseki- 0212 588 45 96
Eğitimi veren:Narkotik Şubesi Eğitim Müdürlüğü, SERKAN DÜZENLİ

7 Aralık 2008 Pazar

Pervane'nin doğduğu an



Yârimin Evinin Kara Örtülüsü,

Sen,.. örtüsünün karasında kaybolduğumsun.
Sonra da kendimi bulduğumsun.
Sen duruşuna hayran olduğum, etrafında Pervane olduğumsun.
Döndükçe yandığım, yandıkça döndüğümsün.
Sen, hem derdimsin, hem devâmsın.
Dualarımı yakansın, duada yandığımsın.
Özledikçe göze yaş dolduran, kavuştukça çağlatansın.
Sen, gönlümün huzuru, içimin ferahısın.
Sen, yüreğimin geldiği yersin.
Sen, ruhumun kıblegâhı, secdegâhısın.
Sen, en güzel hayalim, en güzel gerçeğimsin.
Sen hayatsın, sen ölümsün.
Sen vuslatsın, sen firaksın.
Sen ayrılık acım, vuslat heyecanımsın.
Sen gözümün nuru, gönlümün sürurusun.
Sen huzurunda arındığım, Rahman’ın rahmetine sayesinde sığındığımsın.
Sen, benim için Adem’in cenneti, İbrahim’in gülistanı, Eyyüb’ün şifası, Süleyman’ın tahtı, Musa’nın Tur’u, Yusuf’un Sultanlığısın.
Sen, Muhammedimin -sav- hasreti, hüznüsün.
Sen, gecemsin gündüzümsün.
Sen bakmaya doyamadığımsın, uzaklığına dayanamadığımsın…
Sen, candan içre canımsın.
Sen benim gönlümsün.
Sen, seyriyle can vermek istediğimsin.
Sen duamın kabulüsün.
Sen, Siyah İncimsin…

not: 2005'ti, Beyt'in karşısıydı, akşam olmak üzereydi, kalabalıktı, büyüleyiciydi, muhteşemdi...
Ve coşkuluydu, derken kalem kağıtla buluştu. Orda çıktı Pervane sözü. Tam layığıydı mekânın.

not2: Herkese güzel bayramlar olsun...

6 Aralık 2008 Cumartesi

iletişim benim de hakkım

türksel telsim ve aveadan bana bir iyilik yapmalarını istiyorum.
sesini duymak istediğim çok kişi var ama hepsinin hattı farklı. bana bi güzellik yapsınlar hepsini arayayım, yarım saatten çok konuşayım ve faturam kabarmasın.
türksel kazıkçı, avea doğru dürüst çekmiyor, ık mık gak guk ne konuştuğunu anlamıosun, telsimi çevremden kimse kullanmıyor.
connecting people yapamıyoruum.
eyy üç büyükler yok mu bana bir çare? tarife yumurtlayan tavukların hepsi benim olsun, ben de oh be diyeyim, kimse bana cık cık demesin, olmaz mı hacım?

5 Aralık 2008 Cuma

gelişen kişi modeli

son yılların büyük bombası, kişisel gelişim furyası.
bu cümle kişisel gelişimle uğraşan biri olarak, benim işime ters görünürde. ama bir takım kişisel gelişimcilerin, kişilerin sadece egolarını ve hırslarını geliştirme çabası, işi iyice soytarılığa dönüştürmüş durumda.

tek tip insan yaratma, herkesin istediği her şeyi yapabileceği kandırmacası, sürekli isteme, daha fazlasını isteme ve sürekli büyüyen bir bencillik.

işi para tezgahına dönüştüren pek çok şovmen türediği için, kişisel gelişim de amacından sapma yoluna sürüklendi. dünyadan daha fazlasını kapmaya endeksli hale getirilen insanlara ruhlarının ihtiyacı unutturuldu.

anlattıkları hikayeler ne kadar içses, içsel mutluluk, spiritüel yolculuk falandan bahsetse de alt metinde kaderin tamamen senin elinde, her şeyi baştan yaratabilirsin tarzı boyunu aşmış mesajlar var.
"o yaptı, sen de yaparsın. herkesin içinde bir milyoner yatar" türü gaz bombalarıyla kaç kişinin hayatı çökmüştür kim bilir. hayır kardeşim, herkes aynı ölçüde başarılı olamaz. bi kere herkesin fıtratı, mizacı, yeteneği farklı. artı bu dünyada illa çok zengin olmak niye gereksin ki. 'içindeki devi uyandır' kitabı baya baya buna özendirir mesela.

tuzak büyük, çünkü insanın var olan bir kudreti olsa da sınırlı ve bu kendisine sınırsızmış gibi lanse edildiğinde ve buna inandırıldığında, gerçekler karşısında yıkımı büyük olacaktır. her şey yüzde yüz insanın eline verilmemiştir ve halledemeyeceği şeyler karşısında, gücünün sınırını kabul edip mutlak kudrete teslim olması onun ruhunu daha geliştirecektir. acziyetini itiraf da bir olgunluktur zira.

bir kaç kişisel gelişim kitabı ismi yazayım da daha iyi anlaşılsın demek istediğim;
"Egoist olma sanatı"
"Sen Tanrısın"
"Yarının Tanrısı"
"Tanrı gibi olmak"
insan olmayı çok becermiş gibi bi de gözünü tanrı olmaya dikmiş birinden hangi kişiliği geliştirmesi beklenir ki. bu kadar da kibir akla ziyan doğrusu. insan içindeki değeri farketme işini şımarıklığa vurunca saçma sapan bir şey çıkıyor ortaya.

bu kitapların amaçları konusunda da şüpheliyim doğrusu. ve merak ediyorum bu yazarlar gerçekten huzurlu mu? kendilerine gerçekten ayna tutmuş ve tüm kusurlarından kurtulmuşlar mı? belki kötü niyetliyim ama bana öyle gelmiyor.

mesela bir tanesi önsözünde ciddi ciddi yazmış "bu kitabı ilk okuduğunuzda her şey belki değişmeyecek ama 2. okuyuşunuzdan sonra kesinlikle hayatınız değişecek". ben buna sadece "hadi ordan" derim.
enteresan belki, kişisel gelişimle ilgili çalışmalar yapıyorum ama ben bile sevmiyorum bu kitapları. bu kadar hava sıkılmaz ki, bi kitapla insan hayatı değişmez ki.

taktik de belli zaten, önce hayatından bezdirilir insanlar; bi isyan ettirilir, bi batsın bu dünya dedirtilir, kendilerine 'sizin de yaşadığınız hayat mı be kardeşim' denir, bu cümle beyinlerinde yankılanana kadar tekrarlanır. e sonra insanlar tabi,' ben mutsuzum, ben daha iyilerine layığım hadi beni değiştir, hadi beni geliştir' diye bu insanlara para akıtır.
milleti önce tatminsizleştirip sonra mutlu etmeye çalışırmış gibi yapan çarpık bir mevzu.

önemli olan insan olmak kardeşim, şişmanlar da mutlu olabilir, yoksullar da.
ama huzuru arayan insan iman olmadıkça mutlu olamaz.
özellikle yalnız kaldığında.

3 Aralık 2008 Çarşamba

Semâ, sefâ, câna şifa






Bunlar da başka türlü Pervane. Gözümüz gönlümüz şenlendi, teşekkür ediyoruz.
Semâ için Semâ gösterisi de demek istemiyorum, Semâ ayini de. İkisi de itici geliyor.
Biz onları Semâ ederken izledik diyelim. Umarım onlar da aynı niyette bulunmuşlardır.

aşkın yalın hali

Pervane haftam, hafta günleri açısından bitti. yine yoğun bir haftaya denk geldiğçün 7'de 7 yazamadım.
Bugün son.
Başka aşk yok. He var mıydı ki, o da dikkate alınacak bir sorudur elbet.

Aşk çeşitlerinden geriye aşk-ı hakiki kaldı. Gerçek olan aşk Allah aşkıdır ki ondan bahsetmeye ne ben ehliyetliyim, ne de cesaretliyim.
O öyle bir şey ki, dünyanın tüm iptilaları seni bulsa 'daha yok mu?' dersin. O kadar etkisizleşir O'nun dışındakiler.

Öyle bir şey ki, yüzünde O'ndan pırıltılar vardır. Sonsuz huzurun sınırsız yansıması kuşatır her yanını.
Ay'ın Güneş'e pervane olup, ondan aldığı ışığı aksettirmesi gibi, görene sürur verir hâlin.

Öyle bir şey ki, herkesin arayış içinde olup, üzerine ahkâm kestiği sonsuz mutluluğun sırlarını içinde hissedersin.
Öyle bir şey ki, O'ndan başkasına ihtiyaç duymaz, gelenden gidenden kaygı duymazsın. İşte özgüven. Mutlak güven. Bilirsin ki O seni yarı yolda bırakmaz. Heyt be, var mı bundan ötesi?

Öyle bir şey ki, cenneti bile istemezsin, verseler almazsın. Sadece O. Yeter ki O. Bir tek O olsun.

Aşk. Ey aşk. Dilime yakışmıyor adını anmak.
Tek yapabildiğim uzaktan bakmak.
Dedim zaten, beni aşar bu konuşma.
Çömez bir pervaneyim, kendimi topluyorum yaklaşmak için ateşe.
Gün gelip dalabilmek için o nurun içine.

Baştaki soru, aşk var mıydı...?
O hep vardı da, anlaşılan bir şey var ki;
Ben hiç âşık olmamışım...
ah mine'l aşk